Bir zamanlar Osmanlı’ya başkentlik yapan ve Osmanlı Kültürü’nü geçmişten günümüze en iyi yansıtan kentlerden bir tanesini anlatacağım sizlere. Öyle ki sahip olduğu tüm güzellikleri ile her bir köşesi UNESCO tarafından tescillenen bir kent burası…
Açık hava müzesi tadındaki Edirne’de gezilecek, görülecek o kadar çok yer vardır ki, giden tadına doyamaz, bir daha gider bu kente ve her gittiğinde bilmediği, görmediği yerler görür. Çünkü burası Osmanlı’nın mimarisini ve kültürünü en iyi şekilde yansıtan kentlerden birtanesi… Aynı zamanda dünyanın ilk denizaltı müzesi de burada bulunuyor olması kentin sahip olduğu artılara artı katmaktadır. Tabi ki tüm bunların yanında artık dünyaca ünlü olan Kırkpınar Güreşleri, sarayları, köprüleri, çeşmeleri, camileri ve daha kalemimize sığmayan nice güzellikleri var. Hal böyle olunca Edirne’nin Antalya ve İstanbul’dan sonra Türkiye’nin en çok turist çeken kentleri arasında olmasının bir rastlantı olmadığı gün gibi aşikârdır. Gelin hep beraber bu güzel ve dopdolu kentte küçük bir gezintiye çıkalım.
Saroz’da Dünyanın İlk Denizaltı Müzesi
Edirne’de en çok ziyaret edilen yerlerden bir tanesi Saroz’dur. Doğanın yonttuğu kayaları, temiz denizi, altın sarısı plajları ve dünyanın ilk denizaltı müzesiyle burası yaz aylarında binlerce ziyaretçi tarafından ziyaret ediliyor. Saroz özellikle temiz suyu ile dikkat çekiyor. Denizin bu kadar temiz olmasının sebebi ise yeraltı akıntılarının çok fazla olmasından kaynaklanıyor. Saroz’un en çok bilinen sahili ise Erikli Enez’dir. Ayrıca Saroz’da yakamozu görmenizi şiddetle tavsiye ediyoruz. Ayrıca özellikle belirtmeliyiz ki burası dalmayı sevenler için vazgeçilmezdir. Denizaltında bir müzeyi hangi dalgıç merak etmez ki?
Kırkpınar Güreşleri
Gezimize ünlü bir söz ile devam ediyoruz: “İki yiğit çıktı merdane ikisi de birbirinden merdane” Bu söz Kırkpınar Güreşleri’nin vazgeçilmez söylemlerindendir. Kırkpınar Güreşleri 650’den fazla yıldır her Haziran’ı Temmuz’a bağlayan günlerde 3 gün boyunca aralıksız olarak düzenlenir. Peki, Kırkpınar Güreşleri nasıl ortaya çıkmıştır? Kısaca bu güreşlerin hikâyesine değinelim. Orhan Gazi, Rumeli’yi feth etmek için kardeşi Süleyman ve 40 askerle Bizanslılara ait Domuzhisar’ın üzerine yürür. Dönüşte şuanda Yunanistan’a bağlı Samona’da mola verirler. Burada güreşe tutuşurlar ancak Selim ve Ali ismindeki güreşçiler saatlerce güreşmelerine rağmen yenişemezler. Bu iki cengâver daha sonra bir Hıdırellez günü yine karşı karşıya gelirler. Edirne yakınlarında güreşe tutuşan bu cengâverler gece mum ve fener ışıkları ile devam ederler güreşmeye. Ancak yine yenişemeyen cengâver kardeşlerin solukları kesilir ve oldukları yere yığılır, kalırlar. Arkadaşları bu cengâver kardeşleri son nefeslerini verdikleri yerde bir incir ağacının dibine gömerler. Yıllar sonra buraya gelen arkadaşları bu iki cengâverin gömülü olduğu yerde gür bir pınar görürler. Buraya onların anısına Kırkpınar adını verirler ve her yıl aynı tarihlerde onların hatırına burada Kırkpınar Güreşleri düzenlenir. Kırkpınar Güreşleri, UNESCO tarafından da “İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası” olarak kabul edilmiştir. Pehlivanlar bu güreşlerde aslında birbirlerine karşı değil namertliğe karşı güreşirler. Bu yüzden güreş yapılan yere er meydanı denmektedir.
Avrupa’ya Giden Yol Edirne’den Geçer
Edirne’nin Avrupa’ya açılan bir kapı olarak düşündüğümüzde ise buranın bir konaklama alanı olması ve çok sayıda han ve kervansaraya ev sahipliği yapıyor olması da normaldir. Bu kervansaraylar ve hanlar geçmişte neredeyse bütün ihtiyaçları karşılıyordu. Bunlar arasında en çok bilinenleri ise Taş Han, Deveci Hanı, Rüstem Paşa Kervansarayı, Ekmekçi Zade Kervansarayı’dır.
Ticaretin Merkezi Edirne
Osmanlı döneminde bu kadar önemli bir yere sahip olan Edirne’de ticaret de bu doğrultuda ilerdeydi. Edirne’de bulunan çarşılar da bunun ispatı niteliğindedir. Çoğu tüccarın Anadolu ve diğer yerlerden ürünlerini getirip Edirne’de sattığı bir gerçektir. Burada bulunan çarşılar; Alipaşa Çarşısı, Bedesten Çarşısı, Arasta Çarşısı ve Dar-ül Eytam Çarşısı’dır. (Yetimler ve Yeni Çarşı olarak da bilinir)
Mimar Sinan’ın En güzel Eserlerinden
Mimar Sinan’ın en güzel eserlerinden bir tanesi olan ve hala dimdik ayakta duran Rüstem Paşa Kervansarayı’ndan biraz bahsetmek istiyoruz. Kanuni’nin damadı ve sadrazamı olan Damat Rüstem Paşa tarafından Mimar Sinan’a yaptırılan Kervansaray 2 katlıdır. Bu kervansaray Büyük Han ve Küçük Han diye bilinen iki ayrı bölümden oluşur. Birinci katında 39 ikinci katında ise 41 oda bulunuyor. Ön cephesinde ise 21 dükkân bulunuyor. Üst katta dikkatlerimizi çeken bir şey bize buranın ne kadar özgün olduğunu gösteriyor. Odaların önünde bir yükselti bulunuyor. Yaz aylarında odaların önündeki bu yükseltiye minderler atılıp sıcaktan bunalan insanlar bu minderlerde oturup nargile içerlermiş. Lakin günümüzde burası özel bir işletmeye verilmiş ve düğün salonu olarak kullanıyor. Yanlış duymadınız Mimar Sinan’nın en güzel eserleri arasında sayılan bu Kervansaray’ın işletmesi özel bir şirkette. En son ziyaret ettiğimde avlusunda düğünden kalma süslemeler vardı. Bu durumu isyanla Twitter üzerinden dönemin Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’a bildirdim ancak kendisi orası maalesef Başbakanlığa bağlı dedi. Başbakanlığın ise bambaşka işleri var tabi…
Sırrı Hala Çözülemeyen Camii
Şüphesiz Osmanlı döneminden mimari açıdan kalan en büyük ve en iyi örneklerinden biri yine Mimar Sinan’a ait olan Selimiye Camisi’dir. Mimar Sinan’ın ustalık harikası olan cami UNESCO tarafından tescillenmiştir. Sinan’ın 80 yaşında inşa ettiği caminin sırları günümüzde bile çözülebilmiş değildir. Bir tepe üzerine inşa edilen Selimiye’de kullanılan teknik daha önce hiçbir mabet ya da camii de kullanılmamış.. 31,25 metre çapında olan kubbe 8 sütuna dayanan bir kasnak üzerine oturtturulmuştur. Caminin 70,89 metre uzunluğunda üç şerefeli 4 minaresi bulunmaktadır. İşin ilginç yanı ise Caminin Cümle kapısının yanında bulunan iki minarenin şerefesine çıkmak için 3 ayrı yoldan çıkılıyor. Minarelere aynı anda 3 kişi çıkıyor ve birbirini hiç görmüyor. Bu 3 ayrı merdivene aynı zamanda minare destek olmaktadırlar. Caminin içine girdiğimiz zaman ise karşımıza muhteşem çinileri çıkıyor. Bu çiniler İznik’in meşhur çinileridir. Caminin tam ortasında ise kubbenin hemen altında hünkar mahfili bulunuyor. Bu hünkar mahfili 12 sütundan oluşuyor ve 2 metre yüksekliğindedir. Bu sütunların birinde ters lale kazındığını görebilirsiniz. Bu ters lalenin ilginç bir hikâyesi vardır. Selimiye Camisi buraya yapılırken burada arsası olan herkes kendi rızasıyla arsasını verir. Ancak bir kadın inat eder ve lalelerin dikili olduğu arsasını bırakmak istemez. Uzun uğraşlar sonunda kadın ikna olduysa da padişah ve Mimar Sinan’ı çok yormuştur. Bu sebepten sütunların birine ters lale işlenir. Selimiye’de o kadar çok tartışmaya açık ilginç şey vardır ki sayfalarca yazsak sonu gelmez. Çünkü caminin her köşesinde ayrı bir ayrıntı, ayrı bir gizem, ayrı hikâyeler saklıdır. Örneğin caminin tek kubbesi Allah’ın birliğine, pencerelerin 5 kademeli olması İslam’ın 5 şartına, toplam 99 pencerenin olması Allah’ın 99 ismine, 4 vaaz kürsüsü 4 hak mezhebine, toplam 32 kapısı İslam’ın 32 farzına, arka minarelerin 6 çıkışı imanın 6 şartına, 12 şerefenin olması Osmanlı Devletinin 12.padişahına semboldür. Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılan caminin inşası tam 7 yıl sürmüştür. Ayrıca caminin kendi masraflarını karşılayabilmesi için altında ayrıca birde çarşı vardır. Bu çarşı sayesinde Selimiye Camisi kendi masraflarını kendi karşılıyor.
Eski Camii
Eksi Camii Fetret Devri’nde yapılmaya başlanmış. 1403 yılında Emir Süleyman tarafından yapımına başlanan camii, 1414 yılında Çelebi Mehmet tarafından tamamlanmış. Çok kubbeli camilere çok iyi bir örnektir. Ana gövdesi 9 kubbe ile örtülüdür. İçeride çok değerli Hüsnü Hat yazıları ile bilinen Eski Cami Kâbe’den gelen Rüknü Yemani taşı ile de ön plana çıkmaktadır. Caminin içindeki kolonlarda devasa hat yazıları hemen dikkat çekmektedir.
Muradiye Camii
Edirne’de bir diğer önemli cami ise Muradiye Cami’sidir. Sultan 2.Murad tarafından yaptırılan camii imaret ve mevlit hanesi ile beraber inşa edilmiştir. Bu cami tek minarelidir. Mihrabındaki çiniler ile dikkat çeken cami dönemin çiniciliğindeki ustalığı gözler önüne sunuyor. Sultan 2.Murad’ın inşa ettirdiği bir diğer cami ise Üç Şerefeli Cami’dir. İnşaatı 1447 yılında tamamlanan cami revaklı avlusu ve merkezi kubbesi ile ön plana çıkıyor. Osmanlı klasik mimarisinin bu camiden sonra hayata geçtiği söylenir.
2.Beyazid Külliyesi
Edirne’deki en önemli yapılardan birisi olarak kabul edilen 2.Beyazid Külliyesi Edirne’nin Osmanlı dönemindeki tıp merkezi konumundaydı. Külliye Edirne merkezine yaklaşık 2 km uzaklıktadır. Külliye cami, tıp medresesi, imaret, darüşşifa, hamam, mutfak, erzak depolarından oluşmaktadır. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’na kadar aralıksız olarak tam 400 yıl boyunca her türlü hastayı tedavi ederken sonraları sadece ruh ve akıl hastalarına hizmet vermiş bir sağlık kuruluştur. Geçmişte hastalarının müzik, su sesi ve güzel kokularla tedavi edildiği külliye, 1997 yılından bu yana Trakya Üniversitesi tarafından sağlık müzesi olarak hizmet veriyor. Ayrıca külliyenin medrese bölümünde bu dönemlerde tıp eğitimi veriliyordu. Ayrıca 2.Beyazıd Camisinde gezerken sesinizin cami içinde uzun süre kaybolmadığına lütfen dikkat edin. Burada bir el çırpma sesi yaklaşık 6 saniye duyulmaktadır.
Sarayların Sarayı “Saray-ı Cedid-i Amire”
Osmanlı döneminde Edirne’nin başkent olmasında ve devlet işlerinin uzun süre burada yürütülmesi Edirne Sarayı yani Saray-ı Cedid-i Amire’ye bağlamak yanlış olmaz. Dile kolay tam 425 yıl hizmet vermiş bir saraydan bahsediyoruz. Bu saray Topkapı Saray’ından sonraki en büyük Osmanlı sarayıdır. Bu saraydan günümüze çok az bir bölüm kalmıştır. Saray yaklaşık 3 milyon metrekarelik bir alana kurulmuştur. Saray 5 ana meydan ve bu meydanlarda bulunan yapılardan oluşuyordu. Bugün Kırkpınar Güreşleri’nin düzenlediği yer de saraya dâhildi. Yapımına 2.Murad döneminde başlanan saray, Mimar Şehabettin tarafından Fatih Sultan Mehmet döneminde tamamlandı. 19.yy kadar kullanılan sarayda 117 oda, 21 divanhane, 18 hamam, 8 mescit, 17 büyük kapı, 13 koğuş, 4 kiler, 5 mutfak ve 17 kasır bulunuyordu. Edirne Sarayı’nın en büyük özelliklerinden birisi de dönemin padişahlarının İstanbul’da değil burada kalıyor olmasıdır.
Edirne’de Hamam Keyfi
Edirne’nin diğer önemli yapıları ise hamamlarıdır. Temizlik imandan gelir anlayışı ile Edirne’de çok sayıda hamam vardır. Sokullu, Mezitbey, Sultan Selim Saray Hamamı hala ayakta ve hizmet veriyor. Edirne’de kesinlikle bir hamama gitmenizi tavsiye ediyoruz. Sokullu Hamamı Üç Şerefeli Cami’nin hemen karşısında hizmet veriyor. Kadın ve erkeklerin ayrı bölümleri bulunan camiye özel bir işletme hizmet veriyor. Erkekler bölümünde sıcaklık merkezi bir kubbe etrafında bulunan eyvandan sağlanıyor. Kadınlar bölümünde ise dikkatleri çeken şey oyma taş işçiliği ve hicivli taşlardır. Mimarların Mimarı Mimar Sinan yine burada da harikalar yaratmış desek yanlış olmaz.
Eğitim Merkezi Medreseler
Osmanlı döneminde büyük bir yere sahip olan ve eğitimin temel direkleri olan medreseleri de unutmamak lazım. Edirne’de bulunan Peykler ve Saatli Medreseleri de bu medreseler arasında önemli bir yere sahiptir. Çoğu Osmanlı Padişahı ve devletin önde gelen isimleri bu medreselerde eğitim almışlardır. Peykler Medresesi Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılmıştır. Peyk kelime anlamı ile padişahın yanında bulunan hürmetli askerler anlamına gelmektedir. Aynı zaman Fatih Sultan Mehmet’in Saatli Medresesinde eğitim aldığı söylenir.
Köprüler Diyarı Edirne
Edirne için Osmanlı’nın mimari özelliklerini yansıtan kent desek sanırım yanlış olmaz. Bu mimari eserlerden bir kısmı da Edirne’deki köprülerdir. Meriç, Arda ve Tunca gibi akarsuların üstünde bulunan köprüler Osmanlı dönemi köprü mimarisinin yansıtan en iyi köprülerdir. Bu köprüler Beyazıd Köprüsü, Fatih Köprüsü, Saraçhane Köprüsü, Saray Köprüsü (Kanuni Köprüsü olarak da bilinir), Tunca Köprüsü, Yalnız Göz Köprüsü, Meriç Köprüsü (Abdulmecit-Yeni Köprü olarak da bilinir), Ergene Köprüsü, Yeniimaret Köprüsü ve Yıldırım Köprüsü’dür. Edirne’de bu köprülerden eski Bizans döneminden kalma bir de Gazimihal Köprüsü bulunmaktadır.
Su Bedava!
Edirne’de dikkatleri çeken bir başka yapılar ise Osmanlı’dan kalma 500 yıldan daha büyük olan çeşmelerdir. Bu çeşmelerin çoğu padişahlar ve devletin ileri gelenleri tarafından yaptırılmıştır. Bu çeşmelerden bazıları Hastahane Çeşmesi (Harbiye Çeşmesi olarak da bilinir), Ticaret Lisesi Çeşmesi, Merzifonlu Çeşmesi, Umurbey Tavanlı Çeşmesi, Sarı Camisi Çeşmesi, Yıldırım Hasan Çelebi Sebili ve Ekmeçioğlu Sebili’dir.
Ciğerin Böylesi
Edirne’de gezilecek yerleri sayarak bitiremezsiniz. Ama önünüze gelen ciğerini tamamını yer bitirirsiniz. Çünkü Edirne’nin ciğeri başka hiçbir yerin ciğerine benzemez. Önünüze gelen tabağın büyüklüğü sizi korkutmasın çünkü tabiri caizse leblebi yenen cinste bir ciğerdir bu ciğer… İnce ince kesilen ciğerin yanında ikram edilen biberler, turşular, salata ve sos ciğerin lezzetine adeta lezzet katmaktadır.
(Yazmış bulundum)
Serbest Çelebi