Geçen hafta bugün yani Salı günü saat 16:00 civarıydı. Televizyonda bir kargaşa vardı. Son dönemde arkadaşımın hediye olarak aldığı televizyonu izlemeye başlamıştık. Yaklaşık 3 yıldır televizyonumuz yoktu bunun da eksikliğini hissetmiyorduk. Madem var izleyelim bari dedik. Soma diyorlardı. Tam uyanamadığım için ne dediğini anlamıyordum. Kahve yaparken kaza sesleri yükseliyor. Son 4 aydır uyku düzenim alt üst olmuştu. İşi bıraktım bırakalı dengesiz bir yaşam sürdüyordum. Yoruluncaya kadar bir şeylerle ilgileniyor, sonra bir köşede bayılıyordum.

Neyse gelelim konumuza… Saatler ilerledikçe Soma’daki ayrıntılar gün yüzüne çıkmaya başlıyordu. Daha ilk gün çalışmalardan çıkan bir gönüllü; “içeride yüzlerce insan hayatını yitirmiş durumda. Sağ kalan yok” diyordu. Tabi ana akım medyada bunlar yoktu. En son sabah ezanıyla yani Çarşamba gününün sabahında rakamlar 200’ü gösteriyordu. Nefes alamıyordum.

Saatler 6:00’ı gösterirken sosyal medyada Galatasaray Lisesi önünde oturma eylemini gördüm. İlk otobüsle Galatarasaray Lisesi’sinin önüne geldim. Oturanlar buz kesilmişti. Tek kelime etmeden yanlarına oturdum. Gelip bir süre sessizce oturup gidenler oldu. Akıl verenler oldu. Ama yerinde oturanların ağzını bıçak açmıyordu. Saatler 8’i gösterdiğinde hemen başucumuzda polisler yerini aldı. Barikatlarını kurdular nefret dolu gözlerle bizi izliyorlardı. Buna ben de oturanlar da alışıktı. Kimseyi tanımıyordum. Sonra orada oturanların da birbirini tanımadığını fark ettim. Sessizce yaptığımız bu oturma eylemi, polislerin gülümsemeleri ile devam ediyordu.

Bir ara dönüp baktım. Bir tanesi gözümün içine baka baka kahkaha atıyordu. Kahkahalarına anlam veremiyordum. Zaten bir anlamlı da olamazdı. Yaklaşık 2 dakika gözlerimi hiç ayırmadım baktım gözlerinin içine. Yok abi adamda insanlık adına hiçbir şey yok! En son dayanamadım. Yanına gidip; “200’den fazla insan ölmüş sen hala nasıl gülebiliyorsun?” dedim. Verdiği cevap “sanane lan” oldu. Sinirden yumruğumu sıkıyordum. Çenem kitlenmişti. Böyle bir cevabı beklemiyordum. Polisten nefret etmem için verdiği bu cevap yeterliydi. Yerime geçip oturdum. Bu cinsten bir mahlukata ne anlatsam boştu zaten. Ancak olayın acı yanı saatler ilerledikçe kendini gösteriyordu.

Bir ara oturanların sayısı artınca biraz yürüyeyim dedim. Çünkü 6-7 saattir betonun üstünde oturuyordum. Ayrıca içtiğim kahve dışında 24 saatten fazladır yemek de yememiştim. Tansiyonum düşmüştü. Ev arkadaşımın çalıştığı yere doğru ilerlemeye başladım. İstiklal Caddesi üzerinden sağlı sollu 20’li, 30’arlı gruplar halinde, en az 200 polis vardı. Ve her grupta gülüp eğlenen mahlukatlar vardı.

Bir ara ciddi ciddi bunu bilerek yaptıklarına inanmaya başladım. Kaldı ki öyleydi de! Göz göze geldiğim her polise “200’den fazla insan ölmüş nasıl hala gülebiliyorsun?” diye sordum. Kimisi “devam et” dedi. Kimisi “siyaset yapma lan” dedi. Kimisi ise “Yörrü lan” diye cevap verdi. Gerçekten merak ediyordum. Nasıl hala gülebiliyorlar? diye. Bir ara ‘haberleri yoktur’ dedim. Ancak önümüzdeki dövizlerde her şey yazıyordu.

İlk olarak Halk Evleri geldi Galatasaray Lisesi önüne. Çağrı yaptı. Saat 19:00′ Galatasaray Lisesi’nin önüne diye… Herhangi bir müdahale olmadı. Saatler ilerledikçe rakamlar büyüyor. Acı büyüyor, insanlık ölüyordu. Bırakın nefes almayı, düşünemiyordum. Saatler 19:00’u gösterdiğinde Tünel’den Galatasaray Lisesi önüne kadar binlerce kişi toplanmıştı. Tünel’den Taksim Meydanı’na kadar yürümek istiyorduk. Ancak Galatasaray Lisesi’nin önünde yüzlerce polis ve TOMA’lar vardı. İzin vermiyorlardı. Yüreği yanan insanlara yasak diyorlardı.

Sonra malum, müdahale başladı. Polis biber gazı ve plastik mermilerle taarruza geçti. İnsanlar böcekler gibi kaçışıyordu. Zor bela kendimizi bir kafeye attık. Arkadan yediğimiz su ve plastik mermilerin izlerini temizledik. Ancak dışarıda sokakta faşizm devam ediyordu. Onlarca polisin saldırdığı 1-2 kişi ayaklar altındaydı. Acıma duygusu yok! Vicdan yok! İnsanlık yok! Şiddet vardı! Zaten nefret ettiğim polislerden her geçen dakika daha çok nefret ediyordum.

Galatasaray Lisesi önünden Tünel’e kadar manzara buydu. Onlarca kişi polis tarafından darp edildi. Saatler 21:00’i gösterdiğinde ortalık biraz sakinleşmişti. İstiklal Caddesi’nde sağlı soğlu bekleme moduna geçen polislerden gözümü alamıyordum. Kendi aralarında şakalaşıyor, gülüşüyorlardı. Dayanamayıp bir daha sordum. Tabi rakamlar yükselmişti. “300’den fazla insan öldü. Nasıl gülebiliyorsunuz?” diye… Cevaplar değişmemişti. “Siyaset yapma lan” en çok aldığım cevaptı.

Cidden merak ediyorum. Hala nasıl gülebiliyorsunuz? 

TEILEN
Önceki İçerikHepimiz Katiliz!
Sonraki İçerikAyhan Yılmaz Kimdir?