Malumun arzusu şu olsa gerek; boğazına kadar battığı yalan dünyasına, bizi de inandırmak ve işlediği suçları unutturup kendisinin epeydir inandığı ve gerçekle yakından, uzaktan alakası olmayan temelleri yalanlara dayanan kahramanlık hikayesine bizi de inandırmak. Hoş inandırmak demişken artık kendisi bile inanmıyor. Bu yüzden kendisine muhalif tüm yayınları bir şekilde susturdu. İçerideki gazetecilerin sayısı, dışarı da gerçek manada gazetecilik yapanlardan hallice fazla.. Malumun arkasındakiler de o nederse var güçüyle ile savunuyorlar. Malum savunmamaları durumunda ekmeklerinden olmakla kalmazlar FETÖ’cü damgasını da yer kodesi boylarlar. Oysa beraber yürümüşlerdi bu yollarda… Hane sona doğru bir hararet bir heyecan olur ya o moddalar şimdi. Yarın koltuğu en sağlam olanın koltuğundan olma korkusu var. Hemen hemen en büyük korkuları bu. Kendi içlerinde bile birbirlerini boğazına düşmeleri an meselesi ki düşmüyorlarda demek ayrı yalan olur. Bakınız en çok bilinenlerden bir tanesi Bülent Arınç-Melih Gökçek ikilisi… Canlı yayınlarda birbirlerine ettikleri laflar ortada…. Bakınız Arınç’ın Gökçek için ettiği sözler;
Normal şartlarda bu konuşmadan sonra savcıların harekete geçip dava açması lazımdı ancak malum burası Türkiye ve malumun emri olmadan dava mava açılmaz. Neyse bunlar yine şuandaki konulara göre temiz olan mevzular. Malum bir Zarraf konusu var ki kaleme alıp satırlarımı kirletmek istemiyorum. Konu güncel ve dava devam ediyor. Ancak size sonuca doğru bir kaç ipucu verebilirim. Çünkü iktidar ve takipçilerinin yalanları nasıl deforme ettiğine hemen hemen her gün şahit oluyoruz. Hatırlayın Zarraf tutuklanıp sanıktan, tanığa geçene kadar var gücüyle savunanlar artık Zarraf’ın öteceğini, artık kendi saflarında değil ABD saflarında olduğunu duyunca anında kendisini şaklaban ilan ettiler. O dakikaya kadar savunduklarına, saldırmaya başladılar. Şaşırmayın kiminle beraber yürüdüler ona bunu yaptılar. Bakınız FETÖ, Bakınız ABD, Bakınız Kardeşim Esad, Bakınız Ey Rusya senin Suriye’de ne işiniz var? Bakınız İsrail bizim dostumuzdur… Örneklerin sonu gelmez ancak gidişat hep aynı. Şimdi bu kirli işleri yapma diyenleri ABD, FETÖ ile ortak hareket edip Türkiye’yi bölmeye çalışanlarla beraber hareket etmekle suçlayacaklar. Malum konu bölmekle alakalı olunca işlenen suç hemen unutuluyor. Hemen birlik, beraberlik, dirlik çağrıları yapılır. Üstüne biraz bayrak, biraz din, biraz da milliyetçilik sosu eklenir. Hazır da Kudüs gündemi varken iki güncesine kadar yapılan İsrail dostumuzdur açıklamaları hiç yapılmamış gibi davranılır.
İsrail hameseti ile sonuç tüm gündem unutturulmuş olur. Unutturulmuş olur diyorum ama kendilerinden başkası unutmuyor. Artık herkes açıklamalarının arkasında 2 gün duramadıklarını bilir. Hatta kendiler daha iyi bilir. Yavaş dön ümmet yetişemiyor nidaları atılır ancak kimse duymaz. İki gün öncesinin düşmanı dost olur ya da iki öncesinin dostu düşman olur. Bu böyle sürekli tekrar edip durur. Her dönüşte sayıları daha da azalır. Ancak onlar bunu da başarıymış gibi gösterir ki en iyi yaptıkları şeydir. En büyük başarısızlıkları bile başarıymış göstermekte üstlerine. Kendileri bu yalanlara canı gönülden inandığı için kendilerine inanmayanları da terörist, hain vesaire ilan eder yollarına bakarlar. Ancak yolun sonu öyle ya da böyle gelecek onlar da bunun farkında. Nasıl mı? En kötü 10 yıl daha yaşar malum sonrası ise birbirlerini yiyişi ile ilgili bölümü izleyeceğiz. Birlik, dirlik çağrıları yapanlar herkesten önce birbirini yiyecek. Söylenecek, yazılacak çok şey var ama söylemenin de, yazmanın da pek faydası yok gibi.