fenalar

Bilgesu Sümer Kimdir?

1986’da Diyarbakır’da asker bir babanın ve öğretmen bir annenin çocuğu olarak doğdu ve doğduktan 3 sene sonra babasının Ateşelik görevi için Amerika’ya taşındılar. Okul yıllarını Türkiye’nin batısında geçiren Sümer, ilk işini ise Kürdistan’da yapmaya karar veriyor. Doktorasına Amerika’da devam eden Sümer ile neden vicdani retti seçtiğini, Kürdistan’da yaşadıklarını ve anti militarizm üzerine konuştuk.

Bir başka röportajında anti-militarist mücadelenin ilk aileden başlaması gerektiğini söylüyorsun. Bunu biraz daha açar mısın?

Korkunun başladığı yerdir aile. Korkmamız gerektiğini ilk annemiz babamız bize söylüyor. Öğretmenler bize söylüyor ve bunların hepsi militarizmin bir parçası. Ama artık oğulların çıkıp anne babalarına 1980 de ordunun yaptıklarına sessiz kaldınız, 30 sene boyunca başımıza neler getirdiler demeleri gerekiyor. Bırakın biz demeyelim, evet bunun bedelini biz ödeyeceğiz o belli, bari siz de arkamızda durun demeli. Darbe olduğu zaman herkes karşı çıkıp demokrasi istiyoruz deseydi belki de insanların kafasına sıkılmayacaktı ya da daha büyük katliamlar yapılacaktı. Neler olabilirdi bilmiyoruz ama biz ne yaptık sustuk. Ermeni katliamına, diğer darbelere yapılanlara her şeye sustuk çünkü militarizm bizi susturuyor.

Kürdistan’da çalışmaya nasıl karar verdin? Orada bulunduğun süreci, seni etkileyen anları anlatır mısın?

Üniversiteye bir seneliğine ara verip 6 aylığına Meksika’ya gittim. Sonra Şam’da beş ay Filistin mülteci kampında yaşadım. Siyasal olarak önemli olduğunu düşünüyordum ve nasıl bir akedemisyen olacağıma karar vermek istiyordum.

Meksika’dan döndükten sonra Nejat’la (Ağırnaslı) konuşmuştum. Kafa açıcı bir insandı. Şaka tadında, gerilla görmek için burdan kalkıp Meksika’ya gitmene ne gerek var, Kandil’e gitsene demişti. Ben de babamın asker olması işleri karıştırıyor biraz sanki demiştim ona. Tabi o zaman gülmüştük ama sonrasında Kürdistan’da neler oluyor ve Kürt hareketinden ne öğrenebilirim diye düşünmeye başladım. Hareketin güçlendiğini sadece savaştan değil diğer kazanımlardan da görüyorduk. Belediyeler ilgimi çekti. Ben de bu konuda araştırma yapmaya karar verip sonra bir üniversitede asistanlık kadrosu beklemeye başladım. Van’da kadro çıkınca da gidip başladım.

Kürtçenin konuşulduğu bir şehirde yaşamak orda yaşanılanları görmek duyduklarından farklı mıydı?

Şubat ayında asistan oldum. Sonra Mayıs ayında Van’da Sosyoloji öğrencileri kongresi oldu. Kongreden 1 ay sonra arkadaşımızı KCK’den tutukladılar. Suçlamalar arasında KCK’den emir alarak kongreyi düzenlemesi vardı. Davasını takip ediyordum ve arkadaşlarla farkındalık yaratmaya çalışıyorduk. Babasının Türkçesi çok iyi değildi. Mahkeme önünde o soğukta gelen gideni görerek onların yaşadığı gündelik eziyet biçimlerini öğrendim. Bunlar tamamen insanın canını yakmaya dönük eziyetlerdi. Eğer canını yakmak istemiyorsan böyle yapmazsın.

Devlet diye karşımıza çıkan şey yaptırmak istediklerini ilk orada insanların üzerinde uyguluyor. Van, Diyarbakır devletin laboratuvarı haline gelmişti özellikle o zamanlar. Bunlar AKP’nin Neoliberal Kalkınma planlarının uygulamalarıydı. Onlara en büyük muhalif güç ise Kürtlerdi. Bunun sebebi tek kültürel ve siyasi tanınma değil, tarihsel dışlanma ve ekonomi de var. Kürtler kalkınmadan önce siyasi tanınma istiyor ama zorunlu göç bir altyapı sorunu yarattı. Bu bağlamda, AKP de Kürt illerini laboratuvara çevirmiş durumda. Onları ne kadar zorlarım ne alırım derdinde. Hastanede, adliyede, okulda, askeriyede her yerde eziyet yapılıyor. Bunların hepsi ilk Kürdistan’da uygulanıyor bunu fark ettim. Tüm bunların üzerine, gidip görmedim ama mültecilerin durumunun şimdi ne olabileceğini düşünemiyorum bile.

90’lar boyunca ve 2000’ler in başında gerilla ve asker arasındaki çatışmalarda her iki taraftan da ağır kayıplar yaşandı. Bir süredir çatışmaların yoğunluğu azalmış durumda. Vicdani ret kararı almak ve vicdani retçilerin çoğalması sence hem bu çatışma ortamını hem de barışa giden yolu nasıl etkiler?

Evet var ama sadece bu değil. Hayatımın her döneminde militarizm bir şekilde var oldu. Kürdistan’da karşıma bekleme noktaları ve toplu cinayetlerin sorumlusu olarak çıktı. Çok eski bir arkadaşım mesela Yüksekova’da teğmen olmuştu. Aradığında telefonlarına çıkmadım. Daha sonra Van ve Diyarbakır kent planlarının askeri güvenlik kaideleri ile yapılmış olduğunu da saha araştırmamda öğrendim. Ama belki de en gündelik deneyimim, her Vanlı gibi, o güzelim dağlara zehirli bir kireç gibi işlenmiş “Ne Mutlu Türküm” diyene yazısını görmek ve o yazının olduğu tepenin askeri bölge olduğu için orada kalabildiğini fark ederek çarşıdan okula giden minübüste düşünmek diyebilirim.

Türkiye’deki antimilatrist mücadele hakkında ne düşünüyorsun? Antimilitarizm Türkiye’ de güçlü mü yada giderek güçleniyor mu?

Gelmiş olduğumuz noktada antimilitarizm hareket olarak Türkiye’de çok güçsüz bir noktada. Aslına bakarsan bu sorunun gerçek cevabı şu ama kimse söylemek istemiyor. Türkiye’de de, tüm dünyada olduğu gibi herkes antimilitarist doğar. Sen bir tane insanla tanıştın mı ben askere gitmek istiyorum diyen. Ben tanışmadım. İnsanlar takla atıyor askere gitmemek için ama buna da antimilitarist hareket diyemezsin. Türkiye’deki antimilitarizm mücadelesinin karşısındaki en büyük engel de korku. Biz korkumuzdan gidiyoruz oraya, Benim babamı, dedemi onun babasını herkesi almışlar ve darbaler yapmışlar. O yüzden Türkiye’de antimilitarist olmak zor. Şunu da söyleyeyim ki antimilitarizm kendini savunma hakkının olmaması gibi bir durum değil.

Bir vicdani retçi olarak, TC anayasasının 318. maddesine göre halkı askerlikten soğutmakla suçlanabilirsin. Vicdani rettini basın yoluyla yapman ceza durumunu da arttıyor. Almanya, Kanada ya da Hırvatistan da olsaydın vicdani ret hakkına sahip olacaktın. Ama Türkiye’de durum bu değil. Vicdan ret Türkiye’de niçin bir suç olarak görünüyor ya da asker olmak Türk devleti için neden bu kadar önemli?

Beni istedikleri kadar yargılayabilirler ama irademi yıkamazlar. Galilieo’nun dediği gibi dünya ne yaparsanız yapın dönecek. Halkı askerlikten soğutmazsak barış olmayacak. Amerikalı bir vicdani retçi 19. yy’da askere gitmediği için tutuklanıyor ve onu görmeye gelen bir arkadaşı soruyor neden burdasın diye. O da cevap olarak sen niye burda değilsin diyor. Eğer bana korkmuyor musun milleti askerlikten soğutmaktan derlerse benimde cevabım, sen niye soğutmuyorsun. Kim istiyor ki askerlik yapmak? Halkı askerlikten daha ne kadar soğutabilirsin.

Bir anektodla bitireyim. Fransa’da yaşayan bir Kürt sanatçı askere gitmemek için Türkiye’yi terk ediyor ve vatandaşlıktan çıkmak istiyor ama izin verilmiyor. Bu bir eziyet ve intikam alma biçimi. O insanın bir yakını toplu mezarda ve sen bu insana bu eziyeti yapıyorsan ve bunu sistematik bir şekilde uyguluyorsan bende halkı askerlikten soğuturum.

Türkiye’de erk sahipleri militarizmden güç alıyor. Çocukları öldürmek ellerinden gelen ve iktidarları bunun üzerine kurulu. Başka bir şekilde yönetmek konusunda etkinde değiller çünkü hep öldürmek veya yok etmek üzerinden sistemini oluşturmuş.

Türkiye uluslararası ve AİHM kararlarına uymakla yükümlü ve bu kararlara göre herkese düşünce ve ifade özgürlüğü hakkı tanınıyor. Vicdani ret de bu haklar arasında gösteriliyor. Türkiye’de vicdani ret kararını açıklayanlara uygulananlar ise Türkiye’nin bu kuralları açıkça ihlal ettiğini gösteriyor. Bu konuda ne düşünüyorsun?

Türkiye uluslararası hukuku kendi iç hukukuna uygularken yasa boşluğu yaratıyor ve bunu kullanıyor. Benzer bir durumu Med tv ilk çıktığı zaman duyduk. Kanalı yasaklamaya çalışıyor ama nasıl yapacağını bilmiyor çünkü başka bir dil derse diğer ülkelerin dilini de yasaklamış oluyor ve şöyle bir yasa çıkarıyor başka bir ülkenin birinci resmi dili olmayan hiçbir dilde yayın yapılamaz çünki Kürtçe Irak’ın ikinci resmi diliydi. Dünyanın hiçbir yerinde kendine liberal demokrat diyen hiçbir ülke böyle yasa çıkarmıyor, bunu faşizm yapıyor. Yönetmek idare etmek bu değil yani. Siyaset bilimi  mesela Türkiye’deki idareye ne kadar katkı yapabiliyor? Akademinin özgür olmaması ile baskıcı idarenin arasındaki ilişki düşündüğümüzden çok daha önemli.

Antimilitarizm senin için tam olarak nedir? Tamamen silahsızlanmak mıdır?

Militarizm asker millet yaratmaya çalışan, askeri kurumların meşruiyetini sivillere sorgulatmayan bir ideolojidir. Silahlı mücadelenin meşruiyetini sorgulamak değil antimilitarizm. Bunun konuşulması gerekiyor. Eğer bunu Kürdistan’da savaş varken konuşmazsak savaş bittikten sonra da bir daha savaş olmamasını konuşamayız. Demek istediğim faşizmi yok etmenin yollarını konuşmazsak bu sorunla hep karşılaşırız.

Bir vicdani retçi olarak Kobane’deki savaşı ve halkın özsavunmasını nasıl değerlendiriyorsun?

Amerika’ya gelmeden önce de Nejat’la konuşmuştum. Bundan sonraki sürecin devlet ve Kürtler arasında olacağını ve içim rahat bir şekilde gittiğimi söylemiştim ve o da benimle aynı fikirdeydi. Buraya geldim, önce al-Nusra çıktı, sonra DAİŞ gibi bir faşizm ortaya çıktı. Bu faşizm karşısında Türklerin tavrı ne oldu? 30 kişinin öldürülmesi ve sınırın kapatılması. Bu durum benim psikolojimi çok bozdu ve sonra Nejat’ın ölümü. Sonrasında oturup bütün bu olanları düşündüm ve sebep olarak militarizmi gördüm.

Şunu da demek gerekir ki gerilla asker değildir. Gerillanın adı vardır ama asker öldüğü zaman sayıdır. Kimse hatırlamaz ölen askeri ama gerilla öldüğü zaman o hafızada başka bir yer alır. Bir sonraki süreçte, Kürt hareketinin iade-i itibar yapması gereken birçok kaybı var mesela. Bundan kaçınılırsa, Kürt toplumunun içindeki ayrımlara militarizm ve şiddet hakim olabilir. Bilge köyü katliamından  birçok ders çıkarılmalı bence.

Militarizm karşıtlarının Kobani için farklı görüşleri var daha doğrusu kafa karışıklığı söz konusu. Kimileri dışardan bir ülkenin askeri müdahalesine karşı.

Amerika’da binlerce vicdani retçi var evlerinden çıkamayan. Amerikan toplumu bize DAİŞ ile ilgili bir şey sorduğu zaman ben diyorum ki senin ordun DAİŞ’i yarattı. ABD militarist bir toplumdur. Ordusu militarizm üzerinden inanılmaz suçlar işlemiştir. Amerika’da sorulması gereken DAİŞ’i bombalayıp bombalamaması gerektiği değil. George Bush’u yargıla ilk önce. DAİŞ nasıl silah zoruyla rıza yaratıyorsa Kürtler toplumsal mutabakat üzerinden rıza yaratıyor. Benim bulduğum fark bu. Antimilitarizm, herkes silahı bir kerede bıraksın gömsünle olacak basit bir şey değil. Bu kadar idealist olmayalım. Silahların kimin, ne zaman sahip olduğu, ne için kullandığı ve o insanın silahı eline ne için aldığı önemli. İnsan eline silah aldığı zaman kendini, mahallesini koruyan biri mi olacak yoksa Ogün Samast mı olacak ya da bir DAİŞ fedaisi mi olacak. Ama uzun vadede elbette hayalim tüm silahların gömülmesidir.

Bir Cevap Yazın