Bundan tam bir yıl önceydi. Sabah ezanıyla uyumam gerektiğine karar verip yatağıma girdim. İşsizdim, psikolojik sorunlarım vardı. Hayatımın en berbat dönemlerindendi. O dönem yaşadığım şeylerin büyük bir bölümünü en yakın arkadaşlarım bile hala bilmiyor. Zaten genelde kimse neden canımın sıkkın olduğunu bilmez. Beni tanıyanlar “ne oldu?” sorusunu iki kere sormazlar. Anlatmayacağımı bilirler. Kendi halime bırakırlar. İçten içe yaşarım buhranlarımı. Velhasıl kelam o betbah günün sabahında uyudum. Akşama doğru uyandığımda,  televizyon açıktı. Hayatıma televizyon bu dönemde girmişti. Onu da bir arkadaşım ev hediyesi olarak getirmişti. Arada haberleri izliyordum. Yoksa hayatta en nefret ettiğim şeyler arasında ilk 5’tedir. Sürekli ekranda haberler dönüyordu. Soma diyordu. İlk etapta ne olduğunu anlayamamıştım. Mutfağa gidip kahve koymaya gittiğimde 10 kişinin hayatını kaybettiğinden bahsediyordu. İnternette ise çok farklı haberler dönüyordu. Uzun bir süre kabus görüyorum. Birazdan uyanacağım diye kendi kendimi kandırdım. Lakin kabus bir türlü bitmiyordu. Saatler ilerledikçe durum daha da vahim bir hale gelmişti. Saatler gece yarısını geçmişti. Henüz 5 yada 6 gibi hazırladığım kahveden tek bir yudum bile almamıştım. Sigara üstüne sigara yakıyordum. Ev arkadaşım ve kız arkadaşı geldiler. Haberleri gördüklerinde şok içerisindeydiler. Onlar da inanmadılar. O gece edilen küfürlerin haddi hesabı yoktur. Bir sene içinde etmediğimiz küfürleri bir gecede ettik. Evin içinde duramıyordum. Duvarlar üstüme geliyordu. Bir ara televizyonu kapattım. Ancak sessizlik daha da beterdi. Sessizlik beni gerçeklikten uzaklaştırıyordu. O an intihar bile edebilirdim. Sessizliğe dayanamayıp televizyonu tekrar açtım. Haberleri gördükçe öfkeleniyor, sigara üstüne sigara yakıyordum. Sabah saat 6’ya geldiğinde bir grubun Galatasaray Lisesi önünde toplandığını öğrendim. Öğrendiğim gibi evden çıkıp, gittim. Lisenin önünde başlarını eğip oturanların yanına çöküp eğdim başımı. Kafamdan milyon tane düşünce geçmiştir. Tek kelime etmeden oturduk. Arada önümüzden geçenler durup birşeyler söylüyordu. Ancak ne söylediklerine dair hiçbir fikrim yok. Sanki duyu organlarım işlevini kaybetmişti. Kafamı kaldırıp bakmıyordum. Saatler 8’e geldiğinde polisler geldi. Hemen yanı başımıza konumlandılar. Hiç bir şey olmamış gibi davranıyorlardı. Arada kahkaha sesleri yükseliyordu. Bu bizi tahrik etmek amacıyla yapılıyordu ki tahrikleri işe yaramıştı. En sonunda oturduğum yerden fırlayıp  kahkaha atan polise “Yüzlerce insan öldü. Hala nasıl gülebiliyorsun?” diye bağırdım. Verdiği cevabı hiçbir zaman unutmayacağım. Cevap “Sanane lan!” oldu. Unutamayacağım bir diğer şey ise dönemin başbakanın, bugünün cumhurbaşkanının sarf ettiği “bu işin fıtratında var” sözüdür. Olay yerine önce  Taner Yıldız gitti.  Olayı örtbas etmek için elinden geleni ardına koymadı. Maden ocağında ölenlere yaşıyormuş gibi sendeyelere yerleştirdi. Akplilerin tabiri ile gömleğini bile değiştirmesini o gün..  301 kişinin öldüğü bir olayda bile hala gömlek değiştirme muhabbeti yapacak kadar insanlıktan yoksunları.  Olay yerine dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan geldiğinde ise rezillik daha da büyüdü. Yakınları ölenlerin tepkilerine karşı yumruk ile karşılık vermesi, haddinizi bilin demesi, koruması Yusuf Yerkel’in yerdeki madenci yakınını tekmelemesi hala gözümün önünde.  Bu koruma daha sonra rütbe aldı. Kısaca düşene bir tekme atanı ödüllendiler. Ödüllendirdikleri sadece Yerkel olmadı. Malum madenci holdinge de bir baraj ihalesi verdiler. Nerden baksan utanç nerden baksan rezillik. Peki madenciler için yapılanları hatırlayalım?  Yada en iyisi hatırlamayalım çünkü Soma için verilen sözlerin hiç biri yerine getirilmedi. Soma faciasından sonra hayat Somalılara daha da zehir oldu. 301 kişinin öldüğü yetmiyormuş gibi binlerce kişi kısa mesajlarla işten atıldı. Aradan geçen bir yıla rağmen tazminatları bile verilmedi. Hükümet işçilere sahip çıkacağına sermayecilere sahip çıktı. Onları AKlamak için elinden geleni ardına koymadı. Soma’nın Yırca köyünde yeni bir maden ocağı daha açmaya çalıştılar.  Üstelik bunun için binlerce zeytin ağacını kestiler. Bu madenin çalışmaları durdu ancak mahkeme kararına rağmen binlerce ağaç yok oldu. Soma davası geçen ay başladı ancak kimsenin adalete inancı kalmadı. Mahkemede bütün suç ölenlere yıkılmaya çalışılıyor. Ayrıca madeni denetleyenler için soruşturma izni bile verilmedi. Çünkü soruşturmaya izni verilirse, dava madenleri kendine bağlayan başbakanlığa kadar gidecek. İşin aslı yine ölen öldüğü ile kaldı.  Suç ölenlerin oldu.  Acı ise eşini, çocuğunu, babasını kaybedenlere kaldı.

Serbest Çelebi

Bir Cevap Yazın